BEDROMİDA KİLİSESİ | Büyükliman Medya
    Karanlık Mod
  1. Ana Sayfa
  2. GÜNCEL
BEDROMİDA KİLİSESİ
GÜNCEL
10.02.2011 12:27:45
3973
A
BEDROMİDA KİLİSESİ
Emekli öğretmen Turan Bahadır ilçemiz Çamlık Köyü'nde bulunan Bedromida kilisesi ile ilgili bir köşe yazısı yazdı. Bu yazıyı sizlerle paylaşmayı uygun bulduk. Eminim ki hoşunuza gidecek.
Erkek | Kadın (Haberi Dinle)

ÇAMLIK

Tarih: 10.02.2011 Saat: 09:30:37 / TAKA Gazetesi

 



Tırabzon Vakfıkebir’e bağlı bir köyüdür.
Karadeniz’in kıyıcığında, şirin, hoş, evleri dağınık, herkesin arazisi üzerinde “şato” gibi bağımsız yaşayan bir “dağ köyü”dür. Vakfıkebir’in Beşikdüzü ile sınırını oluşturur. Doğusunda Landaysa deresi, batısında Çamlık deresi, güneyinde Bozalan, Kuzeyinde Karadeniz vardır. Herhangi bir Karadeniz köyünden  yüzey şekli ve bitki örtüsü olarak farkı yoktur. Yalnız, kuzeyindeki yolun, Hopa-Samsun yolunun her yenilenmesinde deniz, köyden bir miktar uzaklaştırılarak, kıyısından koparılmıştır.

Cumhuriyet ya da cumhuriyet öncesine kadar köyün adı Petromida idi. Petromida kilise ya da manastır olan “yapının” adıdır. Tarihin bir yerinde kimi İsa’dan önce, kimileri de 1300-1400 yıllık bir geçmişten söz eder. O kadar eski olan bu ad sonradan, kesin olmamakla birlikte ya Cumhuriyet’le, ya da Cumhuriyet’ten önce değiştirilerek bu köyün adına ‘Çamlık’ konulmuştur.

Yer adları, “Osmanlıcılık” politikası iflas ettikten, tüm Balkanlar elden çıktıktan sonra, ilk kez İttihat ve Terakki ile “TÜRKÇELEŞTİRİLMEYE” başlanmıştır.
Petromida: Petra=kaya, taş anlamlarına gelmektedir.
Mida:(Bu sözcük için Bilge Umar şu açıklamayı yapıyor:Midapedion adının “Pedion bölümü Helen dilinde ‘ova’ anlamındadır.Baştaki Mida(s?) hangi dildendi, anlamı neydi, bilmiyoruz.)
Petro(a)mida kayaya oyulan bu kilisenin adıydı; yıllarca hem yöreye, hem de bu köye adını vermişti.

Kilisenin en üstünde, ormanın altında, büyük, boydan boya, uzayıp giden, geniş, doğal  bir balkon bulunur. İlkokulda  okurken  arkadaşlarla, tatil günlerinde ve güneşli havalarda ders çalışmaya inerdik bu balkona, ormandan gelen yolla… O kadar yüksekti ki, bir düşsek oradan paramparça olurduk. Anamız-babamız kimden arayacaktı bizi, gederken kimseye haber vermezdik ki…

Kilisenin güney tarafında bir oda, orta yerinde, demir merdivenle çıkılan büyük bir oda; kuzey tarafında “ocaklık” ya da mutfak bulunur… Büyük kapıdan girildiğinde, tam karşıda, yağmur yağdığında, toprak suya kandığında, kayadan sızan bir su vardır. Kimileri  “ayazma” diyor ama, havalar kurak gittiğinde, kuruyan bir sudur bu…

Çocuğu olmayan, “döl tutmayan” genç kadınlar bu suda yıkanarak çocuk sahibi olacaklarına inanırlardı…Sanki erkekler “döl” verebilirlermiş gibi…onlar yıkanmazlardı. Kadınlar yıkandıktan sonra, ocağın önündeki “mayıs dikenlerine”  çaput-bez parçalarıyla dileklerini-umutlarını bağlayıp asarlardı, sonra da giderlerdi…

Kilisenin kuzey tarafındaki kayaya kare-dikdörtgen biçiminde “şekiller” ve  küçük bir su yalağı oymuşlar…su ihtiyacını o yalaktan karşılamışlar...

Kilisenin önü orman gibidir. Her tarafı, kendiliğinden büyüyen ağaçlar kaplamıştır. Ağaçların altında horasan harçlı  kara taş duvar kalıntıları ve horasan harçlı taşlar vardır.
Tırabzon Kızlar Manastırı’nın onarım işini yapan biri, kiliseyi ziyaretinde, “Kayaya oyulan tapınaktır, İsa’dan önce yapılmıştır. Asıl kilise, bu tapınağın önünde, üzerinde ağaçlar büyüyen kalıntılardır” demiş. “Kazı yapılırsa, ortaya çıkar.”

Yolları kapandı. “Ziyarete” gelenleri çok az. Yıllar var kimse yıkanmıyor artık. Herkes “çocuk yapma” yollarını öğrendi, bilgi geldi, hurafe bitti. Daha ne kimse yıkanıyor, ne de çaput bağlıyor mayıs dikenlerine…

Kimi zaman meraklıları, kimi zaman da birkaç Hıristiyan ile birkaç Musevi ziyarete geliyor.

Kilisenin duvarları “Meryem, İsa ve azizlerin” rengarenk resimleriyle kaplıymış. Biz ne orta odaya çıkılan demir merdiveni, ne de o resimleri görebildik. Çocukluğumuzdaki yaşlılar, tümünü görmüş…Köylüler,  sivri uçlu Zonguldak kömür kazmalarıyla tüm resimleri kırmışlar, dökmüşler, yok etmişler…Hiçbir resmin yaşamasına izin vermemişler…Kazmanın sivri ucunun girmediği kıyı ve köşelerde anlamı olmayan küçük boyalı parçalar var şimdi… Tırabzon Ayasofya  Camisi’nin müzeye dönüştürülüşü sırasında, onarımı yapan  kızıl saçlı ve sakallı tarafından, badana altından çıkartılan resimlerin “büyük bir kısmı çalınarak memleketine götürdüğü” söylentisini duymuştuk. Aynı söylentiyi  “Sümela Manastırı’”ndaki  resimler için de duymuştuk. Bu iddiaların doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtlayan araştırmalar var mı, bilmiyorum.

Çamlık’ı çamlık yapmak için, gençlerle birlikte yetiştirdiğimiz çam fidelerini hem köyün, hem de komşu köylerin mezarlıklarına dikmeleri için dağıttık, boş alanlara diktirerek çamları çoğalttık. Duyan, bilen, öğrenen ve isteyen herkese verdik…Hatta kimileri Zonguldak’a ve İstanbul’a götürdüler.
Körez üzerinden doğan güneş saat 11’lerde alır kilisenin kayalarına.

Üç-dört saat saltanat sürdükten sonra Vardallı’daki Çandır  üzeriden kaybolur, akşama kadar gölgeye bırakır yerini.
Çamlık vadisi tüm görkemiyle uzanır İskenderli’ye, Sivri’ye, yaylalara kadar…

 

Yorum Yazın

Güvenlik Kodu : 6959

Ömer Faruk BULUT
05.03.2020
1. Haber yorum
Ömer Faruk BULUT
05.03.2020
1. Haber yorum
Ömer Faruk BULUT
05.03.2020
1. Haber yorum
Ana Sayfa
Foto Galeri
Web TV
Yazarlar